Sonsuza Kadar- Susanna Tamaro


0

”İnsan sonsuzlukla diyalog içine girince, asla zaman yitirmez

Bu kitabı iki üç yılda bir tekrar okumayı çok seviyorum. Her seferinde Mateo’nun hikayesini ilk kez dinliyormuşum gibi etkilenip, onunla birlikte hayatın karmaşasında ve dağın ıssızlığı içinde içsel bir yolculuk yapıyorum…

Hikayesini yer yer onun gözünden görmeye, ara sıra da karısı Nora’nın bıraktığı ipuçlarıyla anlamaya çalışıyorum. Sonra da kendimi kaptırıp, hikayenin bir parçası oluyorum ve Mateo’nun sorduğu bütün soruları kendime sorarken yakalıyorum.

”Zamanın durduğu yerde” soru sormanın, sessizliğin ve karanlığın içinde cevapları bulmaya çalışmanın, cehennemde kıvranmak gibi olsa da ruhuma ilaç gibi geliyor. Çünkü yüreğimdeki ve zihnimdeki karanlığın içinde, ışığımı yitirdiğim yeri fark edip, kendime tekrar kavuşma şansı yakalıyorum 🙂

Yazarın da dediği gibi, ”İnsan cehennemin içine geçerek bilgeleşir. Yükseye çıkabilmek için önce çok alçaklara inmek gerekir. İnsanın kendine kavuşması için önce kendisini yitirmesi gerekiyor”.

Bu kitap aynı zamanda bana hayatımdaki travmaları, yıkımları ve yüreğimin acılarını iyileştirmek veya onları başka bir şeye dönüştürebilmek için doğaya sığınmam gerektiğini hatırlatır.

Doğanın merhametli kollarına kendimi bırakarak, dinleyerek, toprakla haşır neşir olarak arınmak ve gerçekleri daha net görebilmek için kendi nefesimde Tanrı’nın nefesini, kulaklarımda onun sesini duyabilmek…

Ancak bu şekilde zihnimi gereksiz düşüncelerden ve biriken çöplerden kurtarıp, ilerleyebileceğimi ve değişebileceğimi anlamak.

Mateo’nun da dediği gibi, ”Dışarda var olan, içimizde var olanın aynasından başka bir şey değildir. İçimize çöplük muamelesi yaparken, çevremizdeki dünyanın mucizevi bir şekilde bahçeye dönüşmesini bekleyemeyiz”.

Yazımı kitapta beni en çok gülümseten ve çocukluğuma götürüp, mutlu eden satırları paylaşarak, noktalamak istiyorum…

”Bütün yavrular güzeldir ama kuzularda her zaman özel bir şeyler algılanır. Varlıklarının her anı neşe ve sağlık yansıtır. Otlağa çıktıklarında koşarlar, birbirini kovalarlar, en yüksek noktayı yakalamak için yarışırlar, ters dönmüş bir kova, bir tabure, toprağın bir yükseltisi- orada itişirler, tekmeleşirler, komik hallerle yere atlarlar. Ama ufukta herhangi bir tehdit belirdiğinde hemen koşarak annelerinin bacakları arasına sığınıverirler. Sayıları ister yüz, ikiyüz, hatta üçyüz olsun ağılda her biri, onu bu dünyaya getireni bulur. Yemek saati gelince de aynı şey olur. Anneleri onları çağırır ve onlar koşup, yanına gidiverirler” 🙂

Okumadıysanız mutlaka okuyun. Okuduysanız da benim gibi bir daha okuyun. Pişman olmazsınız 🙂


Like it? Share with your friends!

0
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir