”Bir yazarın görevi okuyucuya bilgi vermek değildir. Onun görevi sözcüklerden bir dünya yaratmaktır”
Bir kitabın başlığında uydurma kelimesi yer alıyorsa ve içinde yazıya dair anlatılanlar o kelime etrafında dönüyorsa, beğenmeme imkanım yoktur 🙂 Üstelik on beş yazarın katkılarıyla hazırlanmış. Zevkle okudum 🙂
Yer yer beni gülümsetti, çokça düşündürdü. Ama en önemlisi beni hiç acele etmeden, yavaş yavaş yazmaya davet etti.
Zaten, ”Satranç oynamaya çok benzer yazmak. Gergin, hırslı, sinirli ruhla yapılacak işler değil bunlar. Sakin olmak gerek” diyor İsmail Güzelsoy. Ona katılmamak elde değil.
Bana moral veren bir iki örneği sizinle paylaşmak istiyorum.
Başar Başarır anlatıyor. Ara Güler’e bir röportajda demişler ki, ”Ama üstat kendinizle çelişiyorsunuz, deminki soruda tam tersini söylemiştiniz”. Verdiği cevap şu olmuş. ”Çelişirim evladım, çelişirim. Benim hayatım çelişki”. Başar Başarır’a göre anlatıcılar, tıpkı yazarlar gibi çok güvenilir ve edepli şahsiyetler oldukları için değil, yaptıkları işte usta oldukları için var olur. İyi insanlar değil, işlerini iyi yapan insanlar oldukları için severiz onları.
Ne kadar doğru. Benim de en çok sevdiğim yazarların çoğu dengesiz, tutarsız, çılgın, hatta birazcık çatlak. Ama yazdıkları asırlardır okunuyor 🙂
Murat Özyaşar bana çok sevdiğim hikayeyi hatırlattı. İran şairleri için anlatılan şu meşhur hikaye…
Genç bir şair adayı usta bir şairin yanına varır, şiir yazmak istediğinde söz eder. Usta şairin reçetesi bellidir:” Git şu bin şiiri ezberle, öyle gel”. Genç şair adayı ev ödevine sıkı çalışır ve sözü edilen şiirleri ezberleyip, tekrar üstada gider. ”Üstat, artık şiir yazabilir miyim?” diye sorar. Usta şairin cevabı nettir: ”Şimdi de git o ezberlediğin bin şiiri unut ve öyle yazmaya başla” 🙂
Yani kısacası okumak, okumak, okumak. Ama yazmaya başlayınca da okuduklarını unutup, kendinle baş başa kalmak. Zaten okumanın ve yazmanın en önemli ve güzel tarafı tek başına yapılmaları.
Kepenkleri indirip, herkesi ve her şeyi unutarak; kalem, kağıt ve kelimelerle zevkli bir yolculuğa çıkmak. Bir de söz konusu uydurmak olunca, hayaller de havada uçuşmaya başlar 🙂
İsmail Güzelsoy’un dediği gibi, ”Yazmaktan büyük bir zevk olabilir mi? Parkta yat – kalk, ama zulanda yazabileceğin boş bir defter bulunsun”.
Yazmayı sevenler için kalem zaten hep ceptedir. Çünkü onların tek silahları o kalemdir 🙂
Mutlaka okuyun derim.
0 Comments