Yazıma romanda en çok etkilendiğim cümleyle başlamak istiyorum:
” Ölümün soğuk izi kalmıştı eşyada, bitkide, havada… Kederli bir yalnızlık ve gelip gericilik duygusu veriyordu her şey…”
Romanın başından sonuna kadar ölümün soğuk nefesi hissediyor ve onun beklemenin yarattığı yalnızlığı çok iyi anlıyorsunuz…
Anlatılan hikaye o kadar gerçekçi ki, okumaya başlar başlamaz karakterler hemen yüreğinize yerleşip, sizin bir parçanız oluyor 🙂
Özellikle de Zeri…
Siroz hastası olan, kocasını ve çocuklarını çok, ama çok seven bir kadın.
O kadar çok seviyor ki, ölümünden sonra onlara kendisi kadar iyi bakacak birini bile bulmaya çalışıyor. Sonunda buluyor da…
Kocasını çok kıskanmasına rağmen, onu kendi elleriyle evlendiriyor 🙁
Zeri’nin güçlü kişiliğinden etkilenmemek elde değil. Hem kaderine boyun eğerken, hem de kaderine karşı çıkarken verdiği savaşla insanı büyülüyor.
Hamdi Özyurt’ un dili çok sıcak ve gerçekçi…
Bir ailenin yokluk içinde hastalıkla mücadelesini anlatırken, toplumun geneline ayna tutuyor.
Ayna tutarken de çok güzel bir şekilde yaşananları eleştiriyor ve eleştirmeye davet ediyor: Kadının yeri ve gücü, kuma olayı, başlık parası, kız kaçırma, yokluğun ve yoksulluğun getirdiği çaresizlikle başvurulan batıl inançlar…
Yani kısacası çok sahici, insanın yüreğine işleyen bir hikaye ve muhteşem bir roman…
Okuyun 🙂
0 Comments