Dipsiz, çok zengin; keşfedildikçe keşfedilen bir derya olan Mesnevi kapısını aralayıp, bir iki adım atmak istedim…
Kapının eşiğinde kalmama rağmen çok şey öğrendim
Ama öğrendiklerimi daha iyi anlayabilmek için yavaş yavaş, sindire sindire ilerlemem gerektiğini anladım.
‘’Dinle, bu ney nasıl şikayet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor…’’ diye başlıyor birinci cilt ve bitene kadar da o ney kulağımıza güzel hikayeler ve eşi, benzeri olmayan sözler fısıldıyor
Bakın, bana neler fısıldadı:
= Söz söylemek için önce dinlemek gerekir. Dinleme ihtiyacı olmaksızın anlaşılan söz, ancak tamahsız ve ihtiyaçsız olan Tanrı’nın sözüdür.
=Ağızdan bir kere çıkan söz, yaydan fırlayan bir ok gibidir.
=Bir söz bir alemi yıkar, ölmüş tilkileri aslan eder.
=Ey söz, sen hem bitmez tükenmez bir hazinesin; hem dermanı olmayan bir dertsin.
=Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini kalemden sanır.
=Akıl insanlara ayak kösteği olunca o akıl, akıl değildir. Yılan ve akreptir.
=Yağmur vardır, alemi beslemek için yağar. Yağmur vardır alemi perişan etmek için yağar.
=Bir ateşe odun attıkça o ateş nerden sönecek? Fakat odun atmazsan söner. Çünkü bu çekinme ateşe su serper.
=Birisi ayı apaçık görür, öbürüyse dünyayı kapkaranlık.
Ben en çok galiba şu sözü sevdim: ‘’Çalışan kimse Tanrı sevgilisidir. Tevvekülden daha güzel bir kazanç yoktur…’’
Bana göre dünyadaki en güzel ibadet çalışmaktır
O yüzden çalışmaya devam! Düşünmeye devam! Yeni şeyler öğrenmeye devam!
Mevlana ve Mesneviliği de araştırmaya devam
0 Comments